Normalde çift katlı otobüslerle gider gelirim işime, bugün erken gideyim diye metrobüsü kullanmayı seçtim. İstanbul’lular bilir, çağımızın buluşlarından biri olan Metrobüs ile şehir içi bir yerden bir yere ulaşmak daha hızlı ve kolay oluyor. Uzunçayır durağında indim durağa bir baktım, devasal indirimlerle açılışını yapmayı vaadeden, gecesinde kapılarında yatan insanların olduğu yeni bir alışveriş merkezi sabahında ki o kitleyi gördüm. Ellerinde akbiller, istanbul kartlar hazır kıta bekliyordu herkes. Dikkat ettim insanlar bir arada değilde öbek öbek duruyorlardı. Metrobüs acemisi olduğum için önce anlam veremedim, arkalarında bir yerde ellerim cebimde beklemeye başladım.
İleriden arka arkaya konvoy yaparcasına gelen metrobüslerle duraktaki kalabalık kaynamaya başladı. Hani atlar son düzlüğe girdiğinde, jokey ani bir atak yaptırır ya ata, aynen o misal herkes son kozlarını, son stratejilerini oynamaya başladı. Ufak ufak başlayan minik adımlarla çaprazdan kapı hizasına gelmeler, minik omuz haraketleri pıtır pıtır süzülmeler birazdan olacakların habercisi kısa süren bir sessizlik..
Metobüs geldi ve kapıları o kümelenmiş insan topluluklarının hizasına gelecek şekilde durdu. İnsanlar o kapı genişliğine sığacak şekilde birbirlerinin omuzuna yapışırcasına, arka arkaya kitlenmiş şekilde kapının önüne barikatı kurdular. Durakta kapıların hizasına denk gelen işaretler falan da yok bu arada, tamamen o an hesaplanıpta durulan yerler bunlar. Şok oldum bu nasıl bir mühendisliktir bu nasıl bir algoritmadır, ne ara hesapladınız metrobüsün geliş hızını, rüzgar ve fren mesafesini ? Bense kaldım arkalarda herkes evinde çalışmış gelmiş ben ne bileyim!
Kapılar açıldı.. Allah’ım o nasıl bir hücüm şekli, ne futbolda ne başka bir spor dalında görebilirsiniz bu atak çeşidini. Bir tek arka planda ‘Allah Allah’ sesleri eksik. O an doğada yanlızca siz varmışcasına, yanınızdakiler senelerden beri üst kattan ses yapan komşunuz gibi, raftaki son ekmeğe yetişir gibi içeriye dalmaya çalışıyorsunuz. Ben direkt zaten kendimi eledim 2 adım geriye çıktım ve karşımdaki mücadeleyi incelemeye başladım. Gördüm ki yanınızdaki babanız olsa tanımayacaksınız çünkü o kapıdan içeri girip oturana kadar hedefe kitlenmiş füze gibi ilerliyorsunuz. Zaten tecrübeli metrobüs insanları kapı girişinden koltuklarını seçiyorlar ve tek amaçları o koltuğa ulaşmak oluyor. Öyleki B planları bile var koltuğa doğru hızla ilerlerken başka biri oraya oturursa, öyle bir refleks ile dönüyorlar ki bir anda hedef başka bir yöndeki koltuk oluyor.
İstanbul un fethi geliyor gözümün önüne, bu insanları elleri kılıçlı, eski osmanlı yeniçeri kıyafetiyle hayal ettim ki şunu gördüm; tarih tekerrür ediyor! O yeniçerilerin torunları artık duraklardalar ve ataları gibi savaşarak kazanıyorlar! Tozbulutu dağılıyor, gürültü sıfıra yaklaşıyor yine kısa bir sessizlik.. Arbede sonrasındaki bir cafe gibi veya bir pazarın kurulduğu sokaktaki günün sonundaki görüntü gibi, yaralananların bayılanların olduğu bir sahne bekliyor insan ama hayır oda ne! Herkes gayet sakin bir şekilde sanki 30 saniye öncesinde koltuğu ele geçirmek için türlü oyun yapanlar onlar değilmiş gibi davranmaya başlıyor. Koltuklara oturmayı başaranlar hemen bir role giriyorlar, kafayı koyup uyuyanlar, gazetesini açıp okumaya başlayanlar (gazeteyi ters tutan bile var 🙂 ), müzik dinleyenler, kitap okuyanlar, örgüsünü örenler.. Ayaktakilerde en azından içeride olmanın verdiği tatlı,tuzlu mutlulukla sırtlarını bir yere dayayıp nefes almaya devam ediyorlar ve metrobüsün kapıları kapanıyor, kendini teslim edercesine.
Bu olaylar okadar hızlı oluyorki şaşırıp kalıyorsunuz. Masumca gelen bir metrobüs bir anda bir grubun saldırısına uğruyor, her birimi ele geçiriliyor, içerdekiler rehin alınıyor, kaptan köşkü ele geçiriliyor ve metrobüsün fethi yaklaşık 45 saniyede tamamlanıyor. Zafer çığlıklarıyla, aynalarına beyaz havlu, kırmızı kurdele bağlayıp gelin evine doğru giden bir atlı grubu gibi devam etmeye başlıyor. 2 dakika geçmeden bir tane daha geliyor; yine aynı senaryo, farklı insanlar aynı stratejiler oda kaderini boyun büküp devam ediyor.
Şuan bu saatlerde İstanbul’un çeşitli yerlerinde fetihler devam ediyor. Fatih’in torunları hiçbir metrobüsü topraklarına katmadan göndermiyor. Gün geçtikçe yen stratejiler üretmek zorunda insanlar, koltuk savaşları ancak hakedenlere ganimetlerini veriyor. Kısmet olursa bir gün videoya alacağım bu anı şimdi gidip biraz çalışmam gerekiyor, o köşedeki koltuk yarın benim olacak!